Babamın ölümünden sonra annemin kendini kolayca toparlaması, içimi ona karşı gizli bir kırgınlıkla doldurmuştu. Annemin babamı hiç sevmemiş olduğunu düşündüm, babam hiçbir kadının yüreğine yerleşemediği için hiç bir gerçeğin içine girememişti, bu nedenle de sonsuza dek yaşamın kenarında kalmaya, yarı gerçek bölgelerde, varolmanın kıyılarında dolaşmaya mahkum olmuştu.
Bana hem bakıyor hem bakmıyor, beni hem görüyor hem görmüyordu.
Beni dinlerken, okumaya ara vermemiş olması beni rahatsız ediyor. Her konuyu derinlemesine tartışmama, olumlu ya da olumsuz noktları sıralamama izin veriyor; sonra başını kitabından kaldırıp kirpiklerini dalgın dalgın kırpıştırarak acele, baştan savma, ama şaşırtıcı derecede uygun bir karar alıyor. Dikkatimi toparlayıp, sözlerine kulak veriyorum, sesinin tonunu dikkatle dinliyorum, amacım onun gizli amaçlarını anlamak.
Bianka, o büyüleyici bianka benim için bir sır. İnatla inceliyorum onu, tutkuyla ve de umarsızca, pul albümü de bana yol gösteriyor. Neden yapıyorum bunu? bir pul albümü psikoloji kitabı gibi temel alınabilir mi? ne cahilce bir soru! bir pul albümü evrensel bir kitaptır, insan hakkında bilinebilecek herşeyin bir özetidir.
Bile isteye göz kırpan gizli gözlerin, duvardaki çiçeklerin arasında açılan uyanık kylakların ve gülümseyen karanlık ağızların işbirliğini görmeden sezerdi.
Bir muhasebe defterinin sayfaları gibi düzgün çizilmiş büyük gri pencerelerden içeri günışığı girmezdi, ama dükkan yine de gölge düşürmeyen, hiçbir şeyi belirginleştirmeyen, tatsız, ne olduğu belirsiz gri bir ışıkla dolu olurdu.
Biri seninle konuşur, bir şaka yapar, alay eder, senin de bir an için gönlün açılır. Birine dokunursun, kimsesizliğini canlı sıcak bir şeye yapıştırırsın. Karşındaki yürüyüp gider, senin yükünü hissetmez, seni sırtında taşıdığını senin bir parazit gibi o an onun yaşamına yapıştığını farketmez.
Boş ihmal edilmiş odalar onu onamıyor, eşyalar, duvarlar ona sessiz bir eleştiriyle bakıyorlardı.
Burası bir sanayi ve ticaret bölgesiydi, soğuk faydacı niteliği göze batacak biçimde vurgulanmıştı. Dönemin ruhu, ekonomi düzeneği bizim kentimizide eline geçirmiş kıyısındaki bir bölgeye yerleşmişti; burası sonradan asalak bir mahalleye dönüştü.
Daha aşağılarda, sansarlar, kokarcalar ve tilkiler gizlice süzülürlerdi, bunlar hayvanlar aleminin hırsızlarıydılar, vicdan azabı çekerlerdi. Hayattaki konumlarına yaratıcılarının aksine, kurnazlıkla, entrikayla ve birtakım numaralarla kavuşmuşlardı, kendilerinden hep nefret edildiği için, hep tehtit edildiklerini, hep savunmada oldukları, hep bulundukları yeri yitirme korkusu içinde oldukları için hırsızlama elde ettikleri o gizli varlıklarını tutkuyla severler, onu savunmak için mahvolmaya hazır olurlardı.
Deliren çıldıran zamanın, olayların tekdüzeliğinden kopup kaçak bir serseri gibi tarlalarda bağırarak koştuğu bir andı. Öyle anlarda yaz çığrından çıkar, delice bir dürtüyle her yandan evrenin tümüne yayılır, bilinmedik, çılgın bir yöne doğru ikiye-üçe katlanarak giderdi.
Dürtüler genellikle kestirmeden gitme, daha kısa, ama az bilinen bir yolu kullanma biçiminde masum bir istekle başlar. O ana dek hiç geçilmemiş olan yan sokaklardan geçip karmaşık bir yürüyüşü kısaltınca, insanın önüne oldukça çekici olanaklar çıkabilir. Ama bu kez her şey değişik başladı.
Edzio çalışmıyor: sanki ona sakatlığı yükleyen kader, bunun karşılığında ademoğlunun üzerindeki bu lanetten onu kurtarmış gibi.
Elbisem yıprandı, yırtıldı. Bana bir demiryolcunun eski püskü üniformasını verdiler. Yanağımın biri şiştiği için yüzüme pis bir sargı bezi sardılar. Samanların üzerine oturup uyukluyordum, acıkınca da ikinci sınıf kompartımanlardan birinin koridorunda diklip şarkı söylüyorum. İnsanlar kasketimin içine metal paralar atıyorlar; siperliğinin yarısı kopmuş bir demiryolcu kasketi bu.
Elimi mavi boyaya uzattığımda, sokak boyunca dizilmiş bütün pencerelere kobalt mavisi bir ilkbaharın yansısı vuruyordu, pencere camları peşpeşe titriyor, gök mavisi ve göksel bir ateşle doluyordu; perdeler uyandırılmış gibi dalgalanıyordu. Muslin perdelerde boş balkonlardaki zakkumların arasındaki geçitten keyifli bir esinti geçiyordu, sanki uzun ve aydınlık bir bulvarın öteki ucundan tam olarak seçilmeyen biri görünmüş ve yaklaşıyormuş gibi; ışıl ışıl biri, kendisinden önce iyi haberleri gelen, önceden sezilen, kırlangıç sürülerinin ve işaret ateşlerinin haber verdiği biri.
Elinin dokunuşu inanılmaz olmalı.
Eski püskü bir demiryolu üniforması giymiş olan bir adam bir süre yanımda oturdu, hiç konuşamadı, düşüncelere dalmıştı. Şişmiş, acıyan yüzüne mendilini bastırıyordu. Daha sonra bu adam da kayboldu, istasyonlardan birinde farkettirmeden iniverdi. Ondan geriye, yerde duran samanların içinde bedeninin biçimi ve unuttuğu partal bir siyah bavul kalmıştı.
Evimize girerken, karanlık ufkun üstünde yeşilimsi gündoğumu kendini göstermeye başlıyor. Isıtılmış ve çekidüzen verilmiş evin güzel kokusu bizi sarıp sarmalıyor. Işıkları yakmıyoruz. Perdelerin gümüşsü desenini, uzaktaki bir sokak lambası karşı duvara yansıtıyor. Giysilerimi çıkarmadan yatağın üzerine oturuyor, eliza’nın elini sessizce elime alıp bir süre tutuyorum.
Görünmeyen varlığın aydınlattığı bulutların, o kuştüyü yatakları altında gömülmüş duran ayı bekleyen hala çok uzun bir yolculuk var gibiydi; ay, karmaşık göksel işlemlere dalmıştı, henüz gün doğumunu düşünmüyordu.
İşte o zaman hayvanların neden boynuzlu oluduğunu anladım : belki hayatlarına katamadıkları anlaşılmazlıkları bu boynuzlar içinde barındırıyorlardı, çılgın ve ısrarcı huysuzluklarını, ruhsuz, yararsız inatlarını. Varlıklarının sınırlarını aşan bir saplantı olmuştu, başlarının boyunu açmış ve birden ,ışığı görünce hissedilebilir ve katı bir kütleye dönüşmüştü. Sonra çılgın, inanılmaz ve önceden kestirilemeyen bir biçim almıştı. Bu kütle, girintili çıkıntılı olmuştu, gözleriyle göremiyorlardı onu, ama telaşlanıyorlardı: tehdidi altında yaşamak zorunda kaldıkları bilinmeyen bir markaydı o. Bu hayvanların neden mantıksızca ve çılgınca bir korkuya, paniğe kapıldıklarını anladım: deliye dönüyorlar, birbirine girmiş bu boynuzlardan kurtulamıyorlar ve başlarını eğip bu boynuz cangılının arasından bir kaçış yolu bulmak istercesine kederle ve vahşi gözlerle bakıyorlardı.
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.