Kısmetini (nimetini) ayağıyla tepmek: Kavuşacağı iyi bir durumu, kıymetini bilmeyerek reddetmek; istememek, değerlendirememek.
Kıssadan hisse almak: Bir olaydan, anlatılan bir hikâyeden ders almak.
Kıt kanaat (geçinmek): Yoksulluk içinde, zar zor ve güçlükle (geçinmek)."Bir zamanlar biz de kıt kanaat geçiniyorduk."
Kıvamına gelmek (bulmak): En uygun zamanında olmak, gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, istenilen duruma gelmek.
Kıyamet kopmak: 1. Kıyamet günü gelmek. 2. Bir yerde çok gürültü ve patırtı kavga, telâş olmak."Kıyamet günü gelecek ve insanlar sonunda hesaba çekilecekler."
Kızarıp bozarmak: Utanarak renkten renge girmek, kimi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek."Pot kırdığını anlayınca ne yapacağını şaşırdı, kızarıp bozaran yüzünü kapatmaya çalıştı."
Kızıl (kızılca) kıyamet kopmak: Bir meselede büyük, aşırı, gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak."Sizin bostanlara su vermeyeceğim deyince kızılca kıyamet koptu."
Kilit noktası: Bütün işlerin çözümlenmesi ona bağlı olan önemli unsur, üzerinde durulması gereken en önemli nokta, makam veya yer.
Kim vurduya gitmek: Bir kargaşa anında ve kalabalık arasında kimin tarafından vurulduğu veya dövüldüğü belli olmamak.
Kimseye eyvallah etmemek: Kimseden yardım ve iyilik beklememek, kimsenin minneti altına girmemek."Bu yaşa kadar kimseye eyvallah etmedim, bundan sonra da edecek değilim."
Kirişi kırmak: Kaçıp gitmek, bulunduğu yerden gizlice ve çabucak ayrılmak."Kavga başlayınca kirişi kırarım diye düşündü."
Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Ayıp, suç ve kusurlarını, gizli kalmış yolsuzluklarını açığa çıkarmak; açıklamak, söylemek."Kirli çamaşırları ortaya dökülünce ne yapacağını şaşırdı."
Kitaba el basmak: Elini kutsal kitap olan Kur`ân-ı Kerim üzerine koyarak yemin etmek.
Kitabına uydurmak: Kanunî olmayan bir işi kimi boşluklardan yararlanarak kanunî imiş gibi göstermek."İşi kitabına uydurmuşlar, çok zengin olmuşlardı."
Kof çıkmak: İşe yaramadığı, sanıldığı gibi olmadığı, boş ve değersiz bir kişi olduğu anlaşılmak.
Kokusu çıkmak: Gizli yapılmış bir iş, daha sonra herkes tarafından bilinir olmaya başlamak."Bu işin kokusu çıkar diye korkuyorum."
Kol kanat olmak: Yardım etmek, gözetmek, bir kimseyi koruyuculuğu altına almak.
Kolaçan etmek: Çevresini ya da kendisinden istenilen yeri dolaşıp ne var ne yok diye bakmak, olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak."Bir kişi etrafı şöyle bir kolaçan etsin de gelsin."
Koltukları kabarmak: Kendisine ya da yakınlarına yapılan övgüden ötürü kıvanç duyup büyüklenmek, böbürlenmek."Oğlun oldukça becerikli dedikleri zaman koltuklarım kabardı doğrusu."
Kolu kanadı kırılmak: Çaresiz duruma düşmek, bir şey yapamaz hâle gelmek."Kolu kanadı kırılmış bir vaziyette dolaşıyordu."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.