Balık kavağa çıkınca: Gerçekleşmesi mümkün olmayacak işleri anlatmak için kullanılır."O kız, o çocukla ancak balık kavağa çıkınca evlenir."
Balon uçurmak: İlgililerin ne diyeceklerini anlamak veya insanların telâşlanmalarını sağlamak amacıyla aslı olmayan bir haber yaymak."Askerliğin kısalmasıyla ilgili bir balon uçurdu, buna sonra kendisi de inanmaya başladı."
Balta olmak: Musallat olmak, asılmak, direnerek bir şey istemek, istediğini yaptırmak için sürekli ısrar etmek."İnsanın başına balta olan kişileri sevmek mümkün değil."
Baltayı taşa vurmak: Bilmeyerek karşısındakini kıracak söz söylemek, pot kırmak."Baltayı taşa vurunca öyle utandı ki sormayın gitsin."
Bam teline basmak: Bir kimseyi, duyarlılık gösterdiği konuda kızdıracak söz söylemek, öfkelendirecek bir şey yapmak."Bir insanı delirtmek mi istiyorsun? Onun bam teline basacaksın."
Bana mısın dememek: Aldırış etmemek, ona hiçbir şey etkili olmamak."Sırtına o kadar yük vurdular, adam yine de bana mısın demedi."
Barut fıçısı: Her an karışıklık, kavga ve savaşın çıkacağı yer."Nereden çıktığı belli olmayan bir ses, meydanı bir anda barut fıçısına döndürdü."
Barut kesilmek: Çok öfkelenmek, kızmak, sinirlenmek."Elektriği bağlanmayan adam barut kesilmiş, etrafa bağırıp duruyordu."
Basıp gitmek: Aklına koyduğu şeyi yapmak amacıyla, o an bulunduğu yerden kimseye danışmadan ayrılmak."Öyle her aklına estiğinde basıp gidemezsin buradan."
Basireti bağlanmak: Gerçeği göremez, iyi düşünüp kavrayamaz bir duruma düşmek."Öylece kalakaldım, ne yapacağımı bilemiyorum, basiretim bağlandı âdeta."
Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek, karşısındakini geçmek."Koşuda değil, ancak güreşte baskın çıkarım ona."
Bastığı yeri bilmemek: 1. Çok fazla sevinmek. 2. Dengesiz hareketlerde bulunmak, durumunu kontrol edememek, şaşkınlıktan nerede olduğunu bilememek."Eşinin ölümünden sonra bastığı yeri bilmez bir adam oldu."
Baston (kazık) yutmuş gibi: Dimdik duran, yürüyen kimsenin durumu."Baston yutmuş gibi ortalıkta dolaşıp da asabımı bozma!"
Baş ağrısı: Varlığı tedirginlik verici şey, rahatsız edici kimse."Sen ne baş ağrısı bir adammışsın meğer!"
Baş ağrıtmak: Yerli yersiz konuşarak, gereksiz sözler söyleyerek, çok konuşarak birisini rahatsız etmek."Baş ağrıtmakta üstüne yoktur senin."
Baş alamamak: Çok uğraştıran bir konudan kurtulup da vakit ve fırsat bulamamak."Şu çocuklarla uğraşmaktan baş alamıyorum ki sana geleyim."
Baş aşağı gitmek: Sürekli kötüleşmek, zarar görmek."Baş aşağı giden işlerinin önünü alamadı bir türlü."
Baş başa (kafa kafaya) vermek: Birbirinin düşüncesinden yararlanmak üzere birkaç kişi toplanıp bir konuyu görüşmek, bir konuda dertleşmek."Bu sorunu ancak baş başa vermekle çözebiliriz."
Baş başa kalmak: Biriyle yalnız kalmak, iki kişi bir arada yalnız kalmak."Misafirler gittikten sonra baş başa kaldılar."
Baş belâsı: Sürekli rahatsız eden, yük olan, bir kimseye musallat olup sıkıntı veren ve uzaklaştırılamayan kişi ya da şey."Şu baş belâsı adamı uzaklaştırırsanız sevindirirsiniz beni."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.