Adam sen de (adam!): Bir işin önemli olmadığını, aldırılmaması gerektiğini anlatmak için söylenir."Adam sen de, o katılmazsa katılmasın, biz birlikte oynarız."
Adam sırasına geçmek (girmek): Toplumda kendisine daha önce değer verilmezken, artık kendisine önem ve değer verilir olmak."Biliyorum, seni de adam sırasına geçiren paran oldu."
Adama dönmek: Hoşa giden bir duruma gelmek, düzelmek."Kapılar, pencereler boyanınca ev adama döndü."
Adamdan saymak: Değeri olmadığı hâlde bir kimseye kıymet vermek, saygı duymak. "Seni adamdan saydım diye mi naz yapıyorsun?"
Adı batmak: Adı anılmaz olmak, unutulmak, sözü edilmez olmak. "Hatırlatmayın, adı batsın o adamın!"
Adı çıkmak: Kötü bir şöhret kazanmak."Bir kere adı çıkmış, ne yapsa fayda etmiyor, kimse dinlemiyor onu."
Adı kalmak: Bir kimse veya şey ortadan kalktıktan, öldükten sonra adı dillerde dolaşır olmak."Birkaç yıl sonra İstanbul`da doğal güzelliklerin sadece adı kalacak."
Adı karışmak: İyi karşılanmayan bir olayla ilgisinin bulunduğu, o olaya karıştığı söylenmek."Soygun işine Ali`nin de adının karıştığı söyleniyor. Doğru mu?"
Adım atmamak: Kesinlikle gitmemek, uğramamak, aramamak. "Bir daha o eve adım atmamaya yeminliyim."
Adını anmamak: Bir şeyden, bir kimseden hiç söz etmemek; unutmuş görünmek."Evi terk eden oğlunun adını anmamakta sonuna kadar kararlı."
Adını koymak: 1. İsim vermek. "Yeni doğan çocuğun adını Ali koydular."2. Bir şeyin karşılığını veya fiyatını kararlaştırmak."Önce adını koyalım da ona göre hareket edelim."
Adını vermek: 1. Birinin adını bildirmek. 2. Biri tarafından salık verildiğini gönderildiği kimseye söylemek. "Benim adımı ver ki işlerin çabuk görülsün."
Aforoz etmek: 1. Kilise birliğinden çıkarmak. 2. Birini yakını olmaktan çıkarmak, ilgiyi kesip uzaklaştırmak, ilişkileri tamamen koparmak."Bütün köylü onu aforoz etmekte kararlı."
Ağır aksak: Pek yavaş olarak, düzgün olmayarak."Her zaman işleri ağır aksak yapıyorsunuz."
Ağır basmak: 1. Ağırlığı fazla gelmek. 2. Bir işte etkili olmak, gücü üstün gelmek, istediğini yaptırmak."Politik gücü ağır basınca ihaleyi kazandı."
Ağır başlı: Ciddî, olgun, hareketlerinde ölçülü, işlerini düşüne taşına yapan kimse."Ağır başlı olmak insana üstün meziyetler kazandırır."
Ağır elli: 1. Oldukça yavaş iş yapan, çabuk yapmayan. 2. Vurduğu zaman çok acıtıp can yakan."Adamın eli amma da ağırmış, ense köküm hâlâ ağrıyor."
Ağır gelmek: 1. Ağrına gitmek, onuruna dokunmak."Hak etmediğim şu sözler öylesine ağır geldi ki bana."2. yapılması güç gelmek."Bu yaştan sonra inşaat işlerinde çalışmak artık ağır geliyor benim gibi ihtiyara."
Ağır hastalık: Sonu ölümle neticelenebilecek gibi olan tehlikeli hastalık."Ağır hastalık geçirdiği için bir türlü kendini toplayamadı ve zayıf kaldı."
Ağır söz: Kişinin gönlünü inciten, gücüne giden, onuruna dokunan, dayanılması güç söz."Söylediğin ağır sözler çocukları çok incitti."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.