Ayağı düşmek: Bir yere uğramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu düşmek."Bu rezillikten sonra onun ayağının buralara düşeceğini sanmam artık."
Ayağı düze basmak: İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak."Şu borcu da ödedik mi ayağımız düze basacak inşallah."
Ayağı ile gelmek: 1. Kendi isteği ile gelmek. 2. Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek."Adam ayağı ile geldi dayak yemeye."
Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak."Seni aramaktan ayaklarıma kara sular indi, nerelerdeydin Allah aşkına!"
Ayağına bağ olmak: Bir işini yapmasına, bulunduğu yerden ayrılmasına engel olmak."Bu çocuk ayağıma bağ oldu, onu bırakıp da bir yere gidemiyorum."
Ayağına dolaşmak (veya dolanmak): 1. Birisinin yaptığı işe engel olmak. 2. Başkasına yaptığı kötülük kendi başına gelmek."Şu köpeği birisi çıkarsın atölyeden, insanın ayaklarına dolanıyor."
Ayağına gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak."O baban senin, ayağına gitmelisin."
Ayağına kapanmak: Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak."İnsan ne birisinin ayağına kapanmalı, ne de birisini ayağına kapandırmalı."
Ayağını çekmek: Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak, ilişkiyi ve ilgiyi kesmek."Artık onlardan elimi ayağımı çektim."
Ayağını denk almak: Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak."Eğer ayağını denk almazsan o adamlar başına bir iş açacaklar senin."
Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten, mevkiden uzaklaştırmak."Adamcağızın hiç suçu yokken ayağını kaydırdılar, şimdi aç susuz dolaşıyor."
Ayağını kesmek: 1. Bir yere gitmez, uğramaz olmak. 2. Birini bir yere artık uğramaz duruma getirmek."Öyle korkutun ki o adamın ayağı kesilsin bu meyhaneden?"
Ayağını sürümek: 1. Verilen bir görevi ağırdan yapmak. 2. Bir yerden ayrılmak üzere bulunmak. 3. Ölmek üzere olmak. 4. Halk inanışına göre birinin gelmesi, ardından başkalarının da gelmesine yol açmak."Ayağını mı sürüdün ne, senden sonra gelen misafirleri
Ayağını yorganına göre uzatmak: Gelirini giderine uydurmak, harcamalarda geliri aşmamak."Ayağını yorganına göre uzatmazsan ileride aç kalırsın."
Ayağının altına almak: 1. Acımasızca, tekmelerle kıyasıya dövmek. 2. Bir şeyi küçük görerek ondan faydalanma yoluna gitmemek, o şeyi tepmek."Önüne serilen bütün nimetleri ayağının altına aldı hiç tınmadan."
Ayağının tozuyla: Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez."Adamı ayağının tozuyla kodese tıktılar."
Ayak altında kalmak: 1. Hor görülüp aşağılanmak, değer verilmemek. 2. İnsanların sık gelip geçtiği yerde, kalabalık içinde kalmak."Seyyar satıcıların pek çoğu ayak altında kalınacak bir yeri seçerler."
Ayak atmamak: Bir yere hiç gitmemek."O kente ayak atmadım henüz."
Ayak diremek: Bir şeyde ısrar etmek, karşı koymak, kendi kararından vazgeçmemek."Ayak diremeseydi çoktan evini yıkmış olacaklardı."
Ayak takımı: İşe yaramaz, bilgisiz, görgüsüz, kaba, serseri, değersiz kimselerin bütünü."Mahallemizde ayak takımı gittikçe çoğalıyor."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.