Alttan güreşmek: Biraz geriden, pasif hareket edip gizli gizli yenme yollarını kollamak."Vay hınzır vay!.. Alttan güreşip aklın sıra başarı kazanacaksın ha!"
Aman dedirtmek (amana getirmek): Karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, teslim olmaya zorlamak."Düşmana aman dedirtmek boynumuzun borcu oldu artık."
Aman dilemek: Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek, galip gelenin merhametine sığınmak."Aman dileyene kılıç kalkmaz."
Aman vermemek: 1. Göz açtırmamak, rahat bırakmamak. 2. Düşmanı acımayıp öldürmek, merhamet etmemek."Böyle kahpe insanlara sakın aman vermeyin!"
Amana gelmek: Teslim olmak, önce direnirken zor karşısında boyun eğmek."Nihayet düşman amana geldi."
Ana baba günü: 1. Mahşer günü. 2. Sıkıntılı kalabalık; telâşlı, tehlikeli, kimsenin kimseyi tanımadığı kalabalık."Yangın yeri ana baba gününe dönmüştü."
Ana kuzusu: 1. Pek küçük kucak çocuğu. 2. Sıkıntıya, güç işlere alışkın olmayan, nazlı çocuk veya genç."Şu torbayı kaldırışına bak hele, tam bir ana kuzusu."
Anan yahşi, baban yahşi: Bir kimseyi işini yaptırabilmek için pohpohlamak, gereğinden fazla överek istediğini elde etmeye çalışmak.
Anası ağlamak: Çok eziyet çekmek, sıkıntıya katlanmak, bitkin duruma düşmek."Onu buraya getirinceye kadar anam ağladı."
Anasından doğduğuna pişman etmek: Çok eziyet ederek canından bezdirmek, bir kimseyi çok üzmek."Karşıma bir çıksın, onu anasından doğduğuna pişman edeceğim."
Anasından doğduğuna pişman: 1. Üşengeç, çok tembel. 2. Canından bezmiş."O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin pişman."
Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek: Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek, eziyete katlanmak."Şu arabanın taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi."
Anasını ağlatmak: Bir kimseye çok eziyet edip sıkıntı çektirmek."Adamın üzerine öyle gittiler ki iki günde anasını ağlattılar."
Ar damarı çatlamak: Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak."Ar damarı çatlamış bu adamdan ne umuyorsun anlamadım bir türlü."
Araya girmek: 1. İki kişinin arasındaki bir işe karışmak. 2. Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak. 3. Yapılmakta olan bir işin yapılmasını geciktirmek."Araya başka işler girince seninkini yapamadım, kusura bakma."
Araya koymak: Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak."Genel müdürü araya koyup senin işe alınmanı sağlayacaklardır."
Arayı yapmak: 1. Arası bozuk olan kimse ile barışmak. 2. Arası açık olan iki kişiyi uzlaştırıp, barıştırmak."Hasan aramızı yapmasaydı biz hâlâ diken üstünde oturuyor olacaktık."
Arı kovanı gibi işlemek: Girip çıkanı, gelip gideni çok olmak."Şu seçim dolayısıyla doktorun evi arı kovanı gibi işliyor."
Ârif olan anlasın (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlayışı kuvvetli kimselerce anlaşılabileceğini belirtmek için kullanılır.
Arka (sırt) çevirmek: Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak."İşlerim bozulunca bana sırt çevirdi."
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.