Yumurta kapıya gelmek: Yapılması gereken bir iş için zaman daralmış olmak, iş çok sıkışık zamana rastlamak."Sen hep işleri yumurta kapıya gelence mi yaparsın?"
Yumurtaya kulp takmak: Hemen her şeye bir kusur bulmak, bahane bulmakta usta olup hiçbir şeyi beğenmemek.
Yumuşak yüzlü: Kendisinden istenilenleri geri çevirmeyen, kimseyi gücendirmek istemeyen kimse."Yumuşak yüzlü olduğum için mi tepeme çıkıyorsunuz?"
Yuvarlak hesap: Ayrıntıya girmeden, bir bütün sayıya yaklaşık olarak tamamlanabilen hesap."Aldığımız mallar yuvarlak hesap yüz bin lira tuttu."
Yuvarlanıp gitmek: Eldeki imkânlar içinde hayat sürmek."Yuvarlanıp gidiyoruz işte."
Yuvasını bozmak: Ev ve aile düzenini bozmak, dağıtmak, alt üst etmek."Hiç sebepsiz yuvasını bozdu nankör adam."
Yuvasını yapmak: Birinin hakkından gelmek, hakettiği ceza ya da cevabı vermek."Onun yuvasını yapmak ancak bana düşer."
Yuvasını yıkmak: 1. Birinin eşinden ayrılmasına yol açmak. 2. Bir kimse eşinden ayrılarak aile düzenini bozmak, yok etmek."Zorla kadıncağızın yuvasını yıktılar, lânet olsun onlara."
Yük altına girmek: Sorumluluk gerektiren, ağır bir görevi kabul etmek."Desene boş yere yük altına girmişiz biz."
Yük olmak: 1. Sıkıntılı bir işi başkasına yaptırmak. 2. Masraflarını başkasına ödetmek."Çocuklarım artık bana yük olmuyorlar."
Yüksek perdeden konuşmak: 1. Yüksek sesle konuşmak. 2. Meydan okurcasına sert konuşmak. 3. Yapılması güç şeyleri yapacakmış gibi abartılı konuşmak."Bu adam yüksek perdeden konuşmaya bayılıyor."
Yükseklerde dolaşmak: Elde edilmesi zor şeyler istemek."Yükseklerde dolaşmayı bırak da olabilecek bir şey iste."
Yüksekten atmak: Yapamayacağı şeyleri söylemek."Amma da yüksekten atıyor."
Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay, değerli eşya (altın, elmas gibi.)
Yükün altından kalkmak: 1. Üzerine aldığı ağır bir işi başarmak. 2. Gördüğü bir iyiliğin karşılığı olarak bir şeyler yapmak."Onu bu yükün altından kalkamaz sananlar nasıl da yanıldılar."
Yükünü tutmak: Çok zenginleşmek, para ve mal kazanmış olmak."Kısa zamanda yükünü tuttu bizim komşu."
Yüreği (içi) parçalanmak: Çok acımak, karşılaştığı bir durum sebebiyle çok üzüntü duymak."Zavallının o hâlini görünce içim parçalandı."
Yüreği ağzına gelmek: Birden bire çok korkmak, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi hızlı hızlı atmak."Karanlık ve ıssız sokakta yürürken bir çığlık duydu, yüreği ağzına geldi o an."
Yüreği cız etmek: Çok acımak, içi sızlamak."Eşinin o hâlini görünce yüreği cız etti."
Yüreği çarpmak: 1. Korku ve kaygı duyup merak etmek, bu sebeple tedirgin olmak. 2. Yüreği hızlı vurmak.
Bu site tüm dünyada etki yaratmış sözleri aramanızı sağlayan bir arama motorudur. Sitemizde 75.000'den fazla sayıda söz bulunmaktadır. Beğendiğiniz sözleri saklayabilir ve sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz.